ÜLKEM İÇİN ÇARE: ÖNSÖZ

“ÇARE BAŞKANLIK MI?” kitabımdan 1 yıl sonra, işte ikinci kitabım! Bu önsözde, ilk kitabımı okumamış olanlar için kendim ve temel ilkelerim hakkında kısa bilgi sunmak, sonra da bu 2. kitabın amacını sizinle paylaşmak istiyorum. [14 Ocak 2018]

BEN KİMİM?

Türkiye Mozaiğinin Bir Parçasıyım!

Adım, Ece Güner Toprak. Türkiye mozaiğini yansıtan bir aileden geliyorum. Baba tarafından büyük büyük dedelerim, kadılık gibi görevlerle Osmanlı memurları olarak Arnavutluk’a gitmişler. Baba tarafından büyük dedem, deniz kolağası yani yüzbaşıydı. Liman reislikleri yapmış, sonunda denizci olmasına rağmen Sarıkamış Harekatı’na katılmış ve şehit olmuştu. Babaannem, Mediha Güner de İşkodra’da doğmuştu. Albay olan büyükbabam Beyazıt Gün Güner, Priştina doğumlu olup, Kurtuluş Savaşı’nda Atatürk’ün emrinde Büyük Taarruz’a katılmış, vurulmuş, gazi olmuştu. İstiklal madalyası sahibiydi. Her ikisi de Balkan Savaşları sırasında, 1911’lerde, çocukken, Türkiye’ye gelmişler. Anne tarafım ise Erzurum ve Ula’dan! Anneannem Nebahat Ülkü, Erzurumlu. Bir Dadaş. Dedem, Ömer Ülkü, Ege’den, Ulalı! Dedem, Erzurum’daki hâkimlik görevi sırasında, öğretmen olan anneannemle tanışmış, evlenmiş.

Balkanlar’dan, Ege’den ve Erzurum’dan! Hepsini ayrı ayrı seviyorum. Arnavutların dimdik duruşu, sert; ama dürüst genleri ve çalışkanlığı… Egelilerin neşesi, hayat sevgisi, hoşgörüsü ve cennette yaşayan insanlara mahsus mutluluğu… Erzurumluların eşsiz temiz kalpleri, candan kucaklayışları, dertli gönüllere uzanan en hakikatli dost elleri… Hepsinden bir şeyler öğrenmeye çalıştım. Güzel ülkemizin ve insanlarımızın ne çok farklı renk ve güzellik barındırdığını gördüm, yaşadım ve içimde yaşatmaya çalıştım. Belki bu yüzden, hayatımın temel felsefesi her zaman “farklılıklara hoşgörü ve saygı” oldu.

Türkiye’nin dört farklı köşesinden gelen dedelerim olsun, anneannem ve babaannem olsun, Mustafa Kemal Atatürk’ün yoluna inanmış insanlardı. Büyükbabam, Kurtuluş Savaşı’nda gazi olmuştu. Dedem, Cumhuriyet’e inanmış olağanüstü dürüstlüğü ile tanınan bir hâkimdi. Babaannem ve anneannem, Atatürk’ün onlara sağladığı nimetlerin farkında olan Cumhuriyet kadınlarıydı.

Vatan Hasretiyle Büyümüş Bir Gurbetçiyim!

Fransa’da büyüdüm. Evet, “gurbetçiydim”. Gurbetçilik, vatanımdan uzak büyümek de bana kendi renklerini kattı. Ülkeme ilk defa,  25 yıl önce yaşamak için döndüğümde üniversiteyi bitirmiştim. O ana dek, 20 küsur yıl Fransa’da yaşamıştım. Türkçe okuma-yazmayı, bir yaz tatilinde kuzenlerim öğretmişlerdi! Gurbetçi olmak “parayla” ilgili değil! Babam üst düzey bürokrattı, o yüzden konfor içinde büyüdüm; ama gurbetçi olmak bu değildi! Gurbetçi olmak, ülkene özlemle büyümektir! Büyüdüğün yerde bir “yabancı” olmaktır. Bu gerçeği, ne para ne de konfor değiştiriyor. Ben, ülkeme acı bir hasretle büyüdüm. Her zaman, ne olursa olsun, ülkeme dönme hayali ile büyüdüm. Paris’in en iyi hukuk fakültesinden, 2 bin kişi arasından ilk üçe girerek, en üst takdirname derecesiyle (mention tres bien) mezun oldum. Son sınavımı verir vermez, arkama bakmadan, ilk uçağa atlayıp, hemen Türkiye’ye döndüm ve yerleştim. Aksanımı yadırgayanlar oluyor zaman zaman; ama bu, her gurbetçinin taşıdığı bir yara izi gibidir, hiçbir zaman silinmez. Bizim elimizde olan bir şey değil! Fransa’dayken her zaman tek bir hayalim vardı; ülkeme dönmek, ülkeme faydalı olmak.

Türkiye benim için büyülü bir hayal ülkesiydi. Milletimiz, benim gözümde, güçlü, cesur, çalışkan, iyi kalpli kahramanlardı. Artık kaç yıldır ülkemdeyim ama bu fikrim değişmedi. Ülkemiz dünyanın en güzel ülkesi. İstisnalar her yerde var, bazı dönemler “akıl tutulmaları” her yerde olabilir, ancak halkımızın iyi kalpliliğinin hiçbir zaman değişmediğini biliyorum.

 

1996’da İstanbul’da Kendi Avukatlık Büromu Kurdum… Türkiye’nin en fazla yatırım projesinde çalışmış üç beş hukuk bürosundan biridir. Ticaret hukukunu ilgilendiren tüm önemli alanlarda çalıştım: büyük davalarda, yatırım projelerinin yapılandırılmasında, mevzuat çalışmalarında. Enerji sektöründen büyük alt yapı projelerine, finansman (kredi projelerinden) fabrika yatırımlarına kadar birçok projede, hukukçu olarak çalıştım. Thomson-Reuters rakamlarına göre ülkeme, toplamda yaklaşık 10 milyar dolarlık yatırıma vesile olmuş bulunuyorum.

Bu yüzden, bu kitap, akademik bir kitap değil. Ben de profesör veya doçent değilim, akademisyen değilim. Ekonominin içinden gelen bir avukatım.

Bu kitapta okuyacağınız tüm bilgiler doğru (çünkü bu konularda yıllardır çok çalıştım); ancak bunları yazmamın sebebi akademik çalışmalara katkıda bulunmak değil, amacım ülkem için somut öneriler, somut çareler sunmaktır.

İş hayatımdan dolayı, ülkemizin ekonomik gelişimi ve dolayısıyla halkımızın refahının artması için gerekenleri yakından yaşayıp gördüm.

  • Uluslararası yatırımların artması ve dolayısıyla insanımıza iş yaratılması, insanımızın refah düzeyinin artması için ne gerekiyor, bire bir yaşadım.
  • Büyük altyapı projelerinin daha verimli bir şekilde ve Hazine’ye yük olmadan gelişmesi için ne gerekiyor, bire bir yaşadım.
  • Adalet sistemi aksadığında, ekonomiye etkileri nasıl oluyor, bire bir yaşadım.
  • Bankalardan sağlanacak finansman olanaklarının artması ve onların maliyetlerinin ucuzlaması (faizlerin düşmesi) için ne gerekli, bire bir yaşadım.
  • Avrupa’da ve ABD’de birçok müzakere masasında ve büyük tahkimde bulundum: Avrupalı ve ABD’li şirketler ve yöneticileri ile nasıl bir diyalog başarılı oluyor, bire bir yaşadım. Türk, Avrupalı, ABD’li, Japon ve Ortadoğulu sayısız büyük şirketle çalıştım, danışmanlık yaptım.

Hukuk bilgilerim ve 23 yıllık çalışma hayatımın bana öğrettikleriyle, tecrübelerimden yola çıkarak elinizdeki kitabı yazdım.

DEĞERLERİM NELER?

Kalbim solda; tüm insanlarda olduğu gibi! Çok basit bir düşünceye inanıyorum: İyi şartlarda doğan insanların, kötü şartlarda doğan insanlara yardım etmesi gerektiğini düşünüyorum. Doğuştan itibaren her vatandaş için, mümkün oldukça fırsat eşitliği oluşması için, sosyal adalet için, hep birlikte mücadele etmemiz gerektiğine inanıyorum. Dinimiz de bunu öğretiyor: Dua (namaz) ve zekât (yardımlaşma), dinimizin iki temel direğidir, Kur’an’da en sık tekrarlanan sorumluluklardır. Bu yüzden kalbim “solda”.

Ama beynimde hem sağ hem sol bölümler var; tüm insanlarda olduğu gibi! Çözümler maalesef sadece “klasik sol” düşünceyle başarılı olamıyor, bazen istenenin tam aksi sonuçlar verebiliyor. Bu yüzden, “klasik sağ” düşünceden de gelen çözümler kullanmak şart. Özellikle serbest girişim ve yatırımların desteklenmesi gereğinden dolayı. 20. Yüzyıl geride bırakılırken, hiçbir siyasi/ekonomik ideolojinin “saf haliyle” çözüm sunmadığı görüldü. Bu yüzden esnek bakılması gerektiğine inananlardanım, bir denge oluşturmak önemli. Bu yüzden, “merkezdeyim”! Klasik ve kutuplaştırıcı siyasi dogmalardan uzak, yeni bir yol çizilmesi gerektiğine inanıyorum. Ayrıca, bunun, ülkemizdeki en büyük soruna da çare olacağına inanıyorum; uzlaşı eksikliğine!

“Bugün, Türkiye’deki en büyük hastalık, en büyük tehlike nedir?” diye sorsalar, bir tek kelime söyleme hakkım olsa herhalde, Kutuplaşma! derim. Ayrıştırma, kutuplaşma, kamplara bölünme. Diğer bir ifadeyle, hoşgörü, sevgi ve uzlaşı eksikliği, ortak aklın yeterince aranmaması! Bu durum kanaatimce geçici, ancak kalıcı hal almadan bu sorunu görüp ivedilikle tekrar sevgi, sağduyu ve ortak aklın dilini bulmalıyız. Hoşgörü ve sevgi, asırlardır özümüzde var; Mevlana’nın ilham aldığı insanlar ve topraklardır Anadolu. Bu değerli hoşgörü mirasına, özümüze, sahip çıkmalıyız.

Farklılıklarımızla güçlüyüz. Bunu anlamadığımız sürece ve farklı olanlarımıza sevgi ve hoşgörü ile yaklaşmadığımız sürece, farklı olanlarımızla diyalog kurmaya çalışmadığımız sürece; ülkemizin başarılı ve huzurlu olması zor. En önemli ortak değerimiz hoşgörü ve herkesin özgürlüklerine saygı olmalı.

Bu kitapla hedefim, ortak akıl arayışına katkıda bulunmaktır. Bir kampın temsilcisi değilim ve olmamaya hep gayret ettim. Bağımsız bir avukatım. Ailemde sağ ve sol gelenekten gelen insanlar var; Babam rahmetli Özal’ın en yakın çalışma arkadaşlarındandı, eşim sosyal-demokrat. Ben ise izah ettiğim üzere kendimi “merkezde” tanımlıyorum. Bu yüzden, bu kitap “bir kampın kitabı” değil! Ben sadece bilimsel gerçekler ve tecrübelerim temelinde yazıyorum. Bu şekilde ülkeme faydalı olabilmeyi amaçlıyorum.

Temel değerlerimi özetlemem gerekirse:

  • Ülkemizin iyiliği ve halkımızın kalkınması, refah içinde yaşaması için hepimize görev düştüğünü düşünüyorum.
  • Çok çalışmanın bir erdem olduğuna inanıyorum.
  • Dürüstlüğün her şeyin başı olduğuna inanıyorum.
  • İlkeli ve topluma faydalı bir yaşam için cesaretin ve vicdanın şart olduğunu düşünüyorum. Cesaretimi ve vicdanımı, inancımda buluyorum.
  • Her insanın bir fark yaratabileceğine inanıyorum.

BU KİTABI NEDEN YAZDIM?

SOMUT ÖNERİLER:

Ülkemizde son zamanlarda artık kimsenin kimseyi dinlemediğini düşünüyorum. Ülke meseleleri ile ilgili gerçek bir tartışma yok. Yüzeysel tartışma, bağırma, gerginlik, nefret söylemleri ise çok var. Ancak gerçek, medeni, sistematik ve yapıcı bir tartışma, ortak akıl arayışları epey bir süredir kalmadı. Ayrıca, “somut çözüm önerileri” sunanlar da kanaatimce oldukça az.

Bu kitapta tamamen bunu amaçladım: Tarafsız bir gözle, önemli gördüğüm tüm meseleleri ele aldım, uzun süre çalıştım, araştırmalarımı yaptım, kendi iş tecrübelerimden faydalandım ve hepsi tamamen somut ve net öneriler sundum. Yaptığım önerilerin tümü olduğu gibi alınıp uygulanabilir önerilerdir. Müphem, genel, teorik, öneri yok. Başta tüm siyasi partiler olmak üzere, herkesin faydalanabileceğini umduğum öneriler ve bilgiler.

BİLGİ GÜÇTÜR:

Bilgi güçtür. Bu kitabı bilgilendirmek için yazdım. Gelecek haftalar ve aylarda, 3 hayati seçim öncesi, önümüze birçok mesele gelecektir; istedim ki tüm bu konularda, siyasiler, gazeteciler ve elbette halkımız, tarafsız bir kaynaktan bilgi sahibi olsun. Bu kitaptaki tüm veriler defalarca kontrol edilerek yazılmıştır, doğruluğuna güvenebilirsiniz. Elimizde bilgi olursa, doğruları ve yanlışları görme imkânımız olur. Yanlış yapılırsa bunu söyleme imkânımız olur. Ülkemizi seviyorsak, yapabileceğimiz en basit şey, bilgilenmek ve etrafımızı, olabilecek en geniş şekilde doğru bilgilendirmektir.

Her zaman yaptığım gibi de meseleleri ve çözüm önerilerimi mümkün olan en sade, en kolay anlaşılır şekilde özetlemeye çalıştım. (Kitap, ilk yazdığımda bundan iki misli uzundu, en büyük çabayı sadeleştirmek için harcadım!). Sıkılmadan okuyacağınızı ümit ediyorum. Çok sevdiğim bir söz vardır: “Basit anlatmak, yoğun bir çalışmanın başı değil, son aşamasıdır”.

ULUSLARARASI ÖRNEKLER:

Bu kitapta birçok bölümde uluslararası örneklere atıfta bulunduğumu göreceksiniz. Kitabı yazarken, ekibimle birlikte, neredeyse her konu için dünyadan onlarca örneği inceledik. Aralarından en iyi örnekleri seçtik. Neden bu kadar sık uluslararası örneklere atıf yaptığım sorgulanabilir. Sebebi basit: “Tekerleği tekrar icat etmeye gerek olmadığını” düşünenlerdenim. Atatürk’ün de felsefesi böyle değil miydi? Avrupa yasalarından en iyi örnekleri alarak Medeni Kanunu’muzu, Borçlar Kanunu’muzu hazırlatmadı mı?

Örneğin Avrupa Konseyi Venedik Komisyonu önerilerinden faydalandığımda, 47 ülkenin demokratikleşme yolunda düşe-kalka yaşadıkları tecrübelerden faydalanmış oluyorum. Venedik Komisyonu 47 ülkenin tecrübelerini inceleyip en iyi önerileri derliyor. Ayrıca, elbette ki araştırdığım onlarca örnekten sadece en başarılılarını seçtim ve ülkemize uygun olacak şekilde önerilerimi yaptım. Kopyala/yapıştır yapmadım!

VİZYON:

Yazmamın bir diğer sebebi ise, ülkemin şu an net bir vizyon ile yönetilmemesindendir.

Atatürk’ün çok sevdiği ve altını çizdiği bir cümle vardır: “Tarih, ileriyi göremeyenler için acımasızdır”. Ne kadar doğru! Son yıllarda bunu yaşamadık mı? Yapılan hatalardan dolayı (iç ve dış siyasette) ülkemiz ağır bedeller ödemedi mi?

20.Yüzyılı, tarihin bir mucizesi ile Atatürk’ün dehası ile “yakaladık”. Kanaatimce 21. Yüzyıl ile ilgili “treni kaçırmak üzereyiz”. Ancak hala çok geç değil, doğru vizyon ile ülkemiz 21. Yüzyılın oyun kurucu güçlü ülkelerinden biri olabilir. Ancak doğru vizyon, cesaretle ve ivedilikle uygulanmalı.

Gerçek bağımsızlık için kendi teknolojimizi her alanda üretebilmeliyiz. Aksi takdirde, 4. Sanayi Devrimi ve “yapay zekâ” gibi, ışık hızıyla gelişen teknoloji ve bio-teknolojiye sahip ülkeler, diğer ülkelerle aralarındaki “uçurumu” açacaktır. Bu teknolojileri üretemeyen ülkeler kesinlikle bağımsız olamayacaktır. Bu yüzden eğitim alanında reform değil, “devrim” yapmalıyız.

21.Yüzyılın büyük değişimi karşısında dünyada birçok toplumda korkular arttı. Bunların sebeplerine ileride “Giriş” bölümünde kısaca değiniyorum. Bu korkular yüzünden, içe kapanmalar başladı, otoriter rejimler çoğaldı, yabancı/farklı olana düşmanlık arttı.

Ancak, kanaatimce değişimden korkmayan, değişimi doğru okuyup bununla yüzleşen, kararlılıkla doğru adımları atan ve – tam tersine – insana değer vererek demokratik değerler, özgürlükler, bilim ve insani değerleri güçlendiren ülkeler kazanacaktır. Bu ülkeler gerçek bağımsızlıklarını elde edeceklerdir. Ben de ülkemin bu ülkelerden biri olmasını istiyorum! Korkulara yenilen, içine kapanan, demokratikleşmede gerileyen toplumlar ve ülkeler geçici yükselişler yaşayabilir ancak uzun vadede geride kalacaklardır.

Türkiye o ülkelerden olmamalı. Dini inanç farklılıkları, etnik köken farklılıkları temelinde ayrıştırma yapanlar, bu konularla zaman ve insanlığını kaybedenler, 21. Yüzyılı yakalayamayacaktır. 21. Yüzyılın sürdürülebilirlik sorunları karşısında, insanlığın ortak değerlerine odaklanan, etik değerlere bağlı kalarak gelişenler, başarılı olacaktır. O toplumlar refah, huzur ve özgürlük içinde yaşayacaktır.

Bu birkaç cümle biraz “felsefi” gözükse de, kitabım tamamen somut reformlarla ilgili! Bunlar sadece yazarken her zaman aklımda olan “genel gidişatımızla” ilgili birkaç temel düşüncem.

Bu kitapta kanaatimce gerekli vizyonu ve reformları yazdım:

ÇARE:

Çare 21. Yüzyılı algılayabilen bir vizyon!

Çare güçler ayrılığı, kurumsal yapı, ortak akıl: Parlamenter demokrasi!

Çare çağdaş Cumhuriyet!

Çare yapısal reformlar!

Çare bilimsel eğitim, AR-GE, yatırım ve üretim hamlesi!

Çare yönümüzün Avrupa’ya ve gelişmiş demokrasilere dönük kalması!

Çare sürdürülebilir büyüme!

Çare güçlü yasama!

Çare güçlü temel hak ve özgürlükler!

Çare tarafsız ve bağımsız yargı!

Çare demokratik seçim sistemi ve siyasi partiler!

Çare ADİL ve EŞİT seçim dönemi!

Çare GÜVENLİ seçim!

Bu kitapta, saydığım tüm bu alanlarda tespitlerimi ve somut önerilerimi bulacaksınız.

KENDİMİZE GÜVENMELİYİZ!

Farkındayım, bazıları kitabımı okurken veya konuşmalarımı dinlerken şunu diyecektir; “hayal ediyor, bunlar Türkiye’de olmaz!”

Çok sevdiğim bir söz var: “Başaracağını düşünsen de, başaramayacağını düşünsen de; iki halde de haklı çıkacaksın!”. Her şey aklımızda, inancımızda başlar. İnanırsak, irademizi o yönde tüm gücümüzle ve cesaretle koyarsak, elbette ki başarırız!

Bu kitapta göreceksiniz, birçok konuda özellikle yeni gelişen demokrasilerden de örnekler verdim. Şunu fark edeceksiniz; “hiç ummadığınız” ülkelerde (bile) bizden çok daha ileri demokratik düzenlemeler var. “Bunlar hayal” diyeceğiniz şeyleri, bizden çok geride gördüğümüz o ülkeler bile gerçekleştirmiş.

Neden yapamayalım? Neden Türkiye için hayal olsun? İstedikten sonra pekâlâ başarabiliriz. Neler başarmışız geçmişte! Yeter ki doğru vizyonla hareket edelim. “Orta sınıf demokrasiye” razı olursak, o zaman “orta gelire”, “orta düzeyde özgürlükler, refah ve mutluluğa” da razı olmalıyız. Neden olalım? Hep birlikte daha iyisini başarabiliriz.

LÜTFEN KULAK VERİN!

Türkiye çok kritik bir dönüm noktasındadır. Partiniz, siyasi görüşleriniz ne olursa olsun: Lütfen kulak verin! Lütfen farklı sesleri dinleyin, lütfen farklı görüşleri önyargısız okuyun. Son yıllarda farklı sesler uyarılar yeterince dikkate alınmadığı için bunca hata yapıldı. Ve ülkemiz, halkımız, bu hataların bedelini çok ağır ödedi. Konuşmamak, yazmamak, uğraşmamak en kolayıdır! Ancak ülkeme sevdamdan dolayı, söylemesi şu sıralar zor şeyleri de yazdım. Yazdıklarım doğru ve bilimsel gerçekler: Temennim bunların dikkate alınmasıdır.

…Ve sonsuz teşekkür borcum, Mustafa Kemal Atatürk’e. Bir Türk kadını olarak, ona ne kadar borçlu olduğumu çok iyi biliyorum. Bana her gün ilham veriyor.

Değerli dostlarım, bu kitaba değer verip okuduğunuz için sizlere de en içten teşekkürlerimi sunuyorum. Ülkemize faydalı olması dileği ile saygılarımla arz ediyorum.

 

Av. Ece Güner Toprak.

14 Ocak 2018.